1 Aralık 2021 Çarşamba



Bu benim kayam,

üzerine oturduğum,

ayaklarımla, birer pençe gibi 

damarlarına, kırıklarına tutunduğum. 

Üzerine oturup

alaca ufka baktığım,

sararmış kuru otların beşiğinde yatan,

bir ağacın, gölgesini üzerine uzattığı,

bu benim kayam. 

Üzerinden kalkarsam

düşer miyim,

uçar mıyım?

6 Haziran 2021 Pazar

sorduğun için sağol ama aynıyım

çok uzun süredir aynıyım. bir taş nasıl aynı kalabiliyorsa o kadar aynıyım. bir ağaç gibi yeni dallarım çıkmıyor. bir çiçek gibi güneşe dönmüyorum. bir kuş gibi yuva yapmıyor, bir elma gibi çürümüyorum. bir taş gibi sıcağa veya soğuğa bakıyorum, hareketsiz. büyük bir kayadan kopmuş bir taş gibi. nasıl değişirim ki? yontsalar, ancak yontulmuş bir taş olurum. daha güzel olmam. daha canlı olmam. yosun tutarım belki. veya daha da parçalanırım. bir su kenarında olsam kenarlarımı su yumuşatır da üstüme basanı acıtmam, belki. ama daha iyi bir taş olmayacağımı biliyorum. büyümeyeceğim ve kök salmayacağım. konuşmayacak, ağlamayacağım. bir ev, kaldırım veya köprünün bir parçası da olmayacağım. yuvarlanan bir taşım ben. beni güneş yakar, rüzgar yuvarlar, su aşındırır, insan tekmeler beni. 


5 Şubat 2021 Cuma

Uzaylılar

Bizim çocuklar, onu daha ilk gördüklerinde anlamışlardı. Hiç buralardan gibi gözükmüyordu. Tuhaf bir gövdesi vardı. Yani, nasıl desem, güneşte kaldığı için şekli bozulmuş bir şeker gibiydi. Erimiş ama akmamış, şekli bozulmuş ama ilk üretildiğinde nasıl göründüğünü tahmin edebildiğin, daha doğrusu şeklini önceden bildiğin sert şekerler gibi hani. Markette tekli ve 10'lu paketlerde satılan hani. Hatırladın mı? Ama korkutucu filan değil, öyle düşünme. 
Anlamıyormuş gibi bakıyorsun. Tamam, onu gözünde canlandıramadığın için böylesin. Dur bekle, daha bir şey anlatmadım ki! 
Şimdi iyi dinle çünkü en baştan anlatıyorum. 

Yolun aşağısındaki bakkaldan geliyordum. Biraz önce aldığım bir paket cips de elimdeydi. Hani şu sarı pakette olanlardan, bence en iyi patates cipslerini onlar yapıyor. Annem de ben şişmanlıyorum diye evde yapmaya çalışıyor ama biliyor musun, bence annemin cipsleri bu pakettekilerden daha yağlı. Evet, ben böyle olduğuna inanıyorum. Nereden bileyim annemin kızartmalarının kaç kalori olduğunu! Muhtemelen annem böyle bir paket cips yapmak için yarım şişe filan yağ kullanıyordur. Ama bir cips fabrikasını düşünsene. Bence annemin kullandığı kadar yağla onlar bir bakkal dolusu patatesi kızartıyorlardır. Bir sürü teknolojik şeyleri var ne de olsa. Annem gibi tavada kızarttıklarını sanmam. 
Ha, ne diyordum, evet. İşte, elimde sarı paketli cipsle eve dönüyordum ve sokağın girişindeki elektrik panosunun arkasından bizim çocukların seslerini duydum. 5-6 kişiydiler sanırım. Hepsi yine oraya bisikletleriyle gitmişler ve o salak çocuğu da çağırmışlardı. Çocuk öylesine salak ki insanda onu sürekli aşağılamak ve azarlamak isteği uyandırıyor. Gözleri küçük, yuvarlak ve birbirinden ayrı. Boynu kısa, omuzları dar, kolları da sanki vücuduna sonradan ilave edilmiş gibi. Neredeyse bir oyuncaktan alınıp ona takılmış diyebilirim. Gözünde canlanıyor mu? Üzerinde enine çizgili lacivert bir tişört vardı. Başka bir şey giydiğini görmedim zaten. Ah-ha, bir de ayakkabıları tabii! Evsiz adam vardı ya, sokağın aşağısındaki marketin arkasında uyuyan? Hani bir keresinde bisikletleri yanlışlıkla onun uyuduğu kartonların üstüne bırakmıştık da bizi kovalamıştı? Onun ayakkabılarına benziyor. Ayağına çok büyük olmalı, belki bir kaç çorabı üst üste giyiyordur. Ayağı vücuduna göre çok büyük de olabilir bu arada. Emin değilim. Evsiz adamın o kadar büyük ayakkabılar giymesini anlıyorum ama bak. Annem anlatmıştı, sokakta yaşadıkları ve kötü alışkanlıkları olduğu için ayakları çok şişiyor ve çok acıyormuş. Bu yüzen kendilerine çok büyük gelen ayakkabılar giyiyorlarmış. Şey gibi, benim kalkıp babamın ayakkabılarını giymem gibi. Hem tuhaf görünüyor hem de insanda bir acıma duygusu uyandırıyor. Ama bunun sebebi adamın zaten evsiz biri olması mı yoksa iyi beslenemediği, çok üşüdüğü ve kartonların üzerinde uyuduğu için küçülüp içe doğru kıvrılan bir tespih böceğine dönüşmüş olması mı bilmiyorum. Bu salak çocuk da bende aşağı yukarı buna benzer bir his uyandırıyor işte. 
Eciş bücüş görüntüsü yüzünden ona hem acıyorum hem de bazen ona kötü davranmak istiyorum. Bizim çocuklar onu neden aralarına aldılar bunu da anlayamıyorum. Benim hissettiklerimi onlar da mı hissediyor acaba? Gerçi aynı şeyleri hissetsek o salağı aralarına almak yerine dışlamaları gerekmez miydi? Belki de çocukla ilgili benden daha fazla şey biliyorlardır.   
Neyse, ben elimde sarı paketli cips, o anda 'paketi şimdi açıp hemen yemeye mi başlasam, yoksa biraz daha bekleyip evde sevdiğim bir şeyler izlerken mi tıkınsam' diye düşünüyordum ki elektrik panosunun arkasında bizimkilerin sesini duydum. -Evde yersem kardeşimin de cipsime ortak olma ihtimalinden hoşlanmadım, annem de kızardı muhtemelen-. 
O salak çocuk rahatsız edici çatallı sesiyle mırıl mırıl bir şeyler anlatıyordu. Ne dediğini duyamıyordum ama oyuncak bebekten alınıp gövdesine monte edilen kollarını kocaman hareketlerle aça aça, küçücük gözlerini korkutucu bir şekilde büyüterek konuşurken hepsini etkisi altına almıştı. Sesi o kadar tekdüzeydi ki biraz daha uzakta olsaydım, elektronik bir aletten yayılan sinyal zannedebilirdim. 

26 Şubat 2020 Çarşamba

imkansız geometri

Kandinsky’nin uzayında 
salınan salınan 
ve havada asılı duran 
yalnızca bir film sahnesinde 
olsa bile ne güzeldir devrim
havada asılı duran renklerin geometrisi gibi 
kızıl bir yıldızın köşelerinde duruyor işte
o geometrinin 
imkansız matematiği. 

24 Ağustos 2016 Çarşamba

Unutmuştum öleceğimi.
Birazdan yeniden aklımdan çıkıverecek.

Ölüm de bu kadar zahir.

"Unuttum. Hatırladım. Unuttum." kadar.

13 Ekim 2015 Salı

Hep düştüğümüz yerden kalkıp önce seke seke, sonra ağır ağır, sonra koşar adım yürümedik mi... Sanki bu defa öyle olmayacak. Bu defa sanki dizimizde ufak bir çizik yok. Bu defa sanki bacağımız yok. Kolumuz yok. Kimseye koşamayacak, kimseye sarılamayacağız.
Kötü bir rüyadan kendimi zorla uyandırdım ve yeniden uyumak istemiyorum. Aynı yatağa uzanıp aynı yastığa başımı koymak istemiyorum.
Öfke.
Dünyanın en hızlı büyüyen ağacı.
İçimde, her yerime kökler salarak büyüyor. İçimi yıka parçalaya ilerliyor.
Her defasında elimizde aynı pankartlar, aynı dövizler, ağzımızda aynı sözler, her defasında daha yüksek sesle. Ama her defasında daha da eksiliyoruz.
Öfkem içimde, benden büyük.
Her gün, her düşüşümüzde, tek arzum"gitmek" oluyor. Evden gitmek. Sokaktan gitmek. Şehirden.
Utanıyorum bu gitmek arzusundan. Yine de utancım arzumdan üstün değil, bundan da utansam bile. Gitsem kolum bacağım yeniden oluşacak, yeniden yürüyüp yeniden sarılacakmışım gibi.

15 Aralık 2014 Pazartesi

hayatımız arbede.
neler olup bittiğini sonra anlayacağız.