31 Temmuz 2011 Pazar

.

Her insan öldüğünde bir başkası da ölüyor. Sebebi ne olursa olsun. Terör, hastalık, intihar, kaza, açlık... Her bir insan öldüğünde dünya biraz daha ölüyor. Biraz ben öldürüyorum o insanı, biraz sen öldürüyorsun. Biraz ben ölüyorum, biraz sen ölüyorsun. Öldüğümüzde, çoktan ölmüş olacağımızdan korkuyorum.

all is love

30 Temmuz 2011 Cumartesi

0,1 mm


Bugün annemle yürürken bebekli kadınların neden çok yavaş yürüdüklerinin sırrını çözdüm, insanlığa bir katkım oldu. Sebep çok basit: attığın adımı o kadar yavaş atacaksın ki, ite ite götürdüğün sepetin içindeki bücür eve döndüğünde 0,1 mm büyümüş olsun. Yoksa uyusun da büyüsün diye ömür geçmez. 

Önümüzde annesinin ittiği sepette uyuyan bebeği görünce annem beni şöyle bir süzdü. Orada yatan ve büyümeye çalışan vücudu tarafından öldüresiye yorulan minik yaratığa kıyasla ne kadar büyük, kocaman, uykusuz ve sevimsiz göründüm gözüne kim bilir... Düşününce, sizin de bir zamanlar bu kadarcık olduğunuza ben bile inanamıyorum, dedi. 
Beni daha fazla içinde tutamayacağını anladığı günden bu yana neredeyse 30 (yazıyla otuz) yıl geçmiş. Bu sürede annem her geçen gün biraz daha anneleşti, gözümle gördüm. Annemin anneliği kardeşim ve benimle birlikte her gün 0,1 mm büyüdü. İçine sığmadı, bizim gibi. Ama koyacak yer bulamadı, onu içinden çıkarıp hayatına devam edemedi. Anne olmak, çocuğunun olmasından daha mı zor? Annemin anneler günlerinden birine az kaldı. 

en sevdiğim şarkı

Oh la la! Neyse ki şimdiye kadar 'en sevdiğim şarkı' ile ilgili net bir cevap vermek zorunda kalmadım, yani bu hiç hayat memat meselesine dönüşmedi. Örneğin günün birinde evlenecek olsam ilk şarkı, ilk dans müziği filan seçebileceğim şeyler değil. Mümkünse dj o anda ne çalıyorsa bana uyar. Zira Top 1 listem çok uzun. Şöyle uzayıp gider:

Top 1. a.
Top 1. b.

Sonra o da kendi içinde ayrılır:

Top 1. a. I.
Top 1. a. II.

Oh çocuklar. Nedir bu şarkılardan çektiğimiz... Yakamdan düşmüyor, aklımdan çıkmıyor, dilimden kurtulmuyorlar!
Tutarsızlar bir de. Belli bir türü ya da belli bir duyguyu temsil etmiyorlar. Ama hepsini arka arkaya dinliyorum, beynim uyuşuncaya kadar. Şimdi 30 için iyi gelecek birşeyler düşünüyorum, bir şarkının içinde 'ölene kadar içtik' diyor. Belli ki içtiği şey ya da miktar onları öldürmeye yetmemiş, ama içerlerken öleceklerini sanmışlar. Fakat ikinci nakaratta bunun sıradan bir durum olduğuna karar vererek bu şarkının 30'a yeterli olmadığı konusunda içimde yaşayan diğer ben'le mutabık kalıyoruz.  Eski sevgilimin babası bu durumu 'tıksırana kadar içmişler' diye tarif ederdi sanırım. Bazı şarkılar bayıltana, bazıları öldürene, bazıları tıksırtana, bazıları yatırana, kimileri bıktırana, diğerleri kusturana, öbürleri acıktırana, birileri ağlatana, söyletene, dinletene, güldürene kadar içiriyor.
İşte en sevdiğim şarkılar top 1 listesinde bana yukarıda saydığım şeyleri yaptıran şarkılar var. Beni büyüleyip hayatımı yönetiyorlar. Gözlerim hipnotize spiraline dönüşüyor; şarkı nereye, ben oraya. Beynimi yitiriyorum. Ne utanç verici bu kadar zayıf olmak birşeylere karşı.
Bazen bir fotoğrafa takılıp defalarca ona bakabiliyorum. Defalarca ve dakikalarca. Sevdiğim bir yazıyı onlarca kez okuyabiliyorum, aynı cümleyi tekrar tekrar... Bir takıntılı olmak hali yani. Yenilerini de ekliyorum, sürekli büyüyen, çoğalan, genişleyen evren gibi.
Tüm takıntılarımı en sevdiğim 10 (hayır 20'den fazla) şarkıyla kucaklıyorum.

görsel: http://bexe.deviantart.com/art/Hypnotize-122760793

25 Temmuz 2011 Pazartesi

el altından yazıyorum

Şimdi sor bana neden diye? Arkadan (yaktın beni) Bülent Ortaçgil cevap versin: bi tek sen duy diye, sen bil diye, sen anla diye... Blogun içeriği gittikçe buna dönüşüyor. 'Hotuz' yaşıma gireceğim hala aynı nakarat. Bir de üzerine muayyen edebiyatı... Futbolda şike skandalı aklıma geldiğinde ağlayabilirim, ya da bakkal paranın üstünü verdikten sonra teşekkür etti diye ağlayabilirim, veya elektrik süpürgesi ne de güzel çekiyor diye, olmadı canım kahve çekti diye...
Daha çok hamile bedenlerde vuku bulan bu amansız ağlama hastalığı naçiz bedenimden 2 aydır çıkmıyor. Sinsi gibi yerleşti içime. Hayır, bir de ömür boyu kalırsa bittim ben.
Ya sen uykusuzluk? Pis uykusuzluk, kahpe uykusuzluk! Hep mi sen? Yine mi sen? Are you sen?
O zaman sadece benim için gelsin: Adım adım 30 yaş bunalımı kılavuzu! Bakkallarda ve çakkallarda yok. Yalnızca heybetli kitabevlerinde!

15 Temmuz 2011 Cuma

Hayat ve Mike

- Bilmiyorum Mike, hayat sürekli değişiyor.
- Mırıl mırıl mırıl mırıl.
- Hayat sürekli değişiyor.
- Zıgır zıgır zıgır zıgır.
- Pekala Mike.
- Vırıl vırıl vırıl vırıl.
- Görüşürüz.

13 Temmuz 2011 Çarşamba

where the wild things are

Başlığı çok hızlı yazdım. Çok hızlı sildim. Aynı hızla yeniden yazdım. Değiştirdim. Neyse; bu, o kadar ilgiyi hak eden bir mevzu değil. Mevzu uzun, mevzu çeşitli. Hepi topu bir hayat mevzuu.

11 Temmuz 2011 Pazartesi

kendimi açık etmekten korkuyorum şarkı söyleyerek!

Sesim kötü diye değil. Sesim de kötü, o ayrı. Bu şarkıda replay'a bastığım kadar hayatta yırtmayı deneseydim en az 10 kere yırtardım. Esas nokta bu. 
Fakat şimdi şarkı bende yırtıklar yırtıyor, tırtıklar tırtıyor. 
Detay vermek istemiyorum, babamın da azarı çektiği gibi çok sosyal bir paylaşım. Hahha! Şimdi hatırladım ki, bu sosyal paylaşımımın okuru yok henüz. Olmasına da benim cesaretim yok gibi. Kendim yazıp kendim okuyorum. 
Burada şarkıyı 'replay' ediyoruz (bu ne demekse/anladın sen onu).
Bak bu melodi! Pencereden baktıran, perdeyi kapattıran, yorganı başına çektiren, nefes aldırmayıp burnunu dışarı çıkarttıran, başını ağrıtan, içini sızım sızım sızatan, replay ettikçe kollarını uyuşturan...
Baba özür dilerim ama bokshitfuck&hela! Devamı da geliyor: Böyle cilveli kaderin ağzına hay bin sıçmık! 



yürüyordum, kollarım yanıma sarkıp sallanıp sarsılıp omuzlarım
başım dengede, tam ortada; bir sağa, meleğe; bir sola, şeytana
daha gün ağarmadan kulak kabartırken zamanın tik taklarına
sesi içime girdi ağzında gevelediği ve sayıklamaları yankılandı karın boşluğumda
yeme o elmalardan; kırmızı değil, yeşil değil, sarı değil 
tırmanma o ağaçlara, uzun değil, güçlü değil, içten değil
ayağı ayağıma dolandı da burkuldu ayağım ve sendeledim işte

işte tam burada hissediyorum ıslığının nemli nefesini
neşeli terliklerimi yere vurup acıtarak topluklarımı
açtım pencereyi ve içeri aldım bir kedinin gölgesini
kedinin patileri sertleşmiş ağacın dalında, toprağın taşında
kuşun kanadı kalmış çizgi gibi ağzının kenarında
salıverip kuş yerine uçurtmamı 
ipini bıraktım, gitmek için arkasından
yukarıya doğru, bir yürüyüş yolu bulursam izinden, kokusundan

görseller:
http://tcpc.blogs.com/openpath/2010/11/love-and-fear.html
http://imageshack.us/photo/my-images/163/uurtma.jpg/sr=1

massive attacksal bir işkence türü*

Bu başlığın tanımı istenildiği gibi yapılabilir. Ben şimdilik yalnızca şarkının sözlerini paylaşacağım, devamında karın ağrım var:


it's unfortunate that when we feel a storm
we can roll ourselves over 'cause we're uncomfortable
oh where the devil makes us sin
but we like it when we're spinning in his grip.

it's unfortunate that when we feel a storm
we can roll ourselves over when we're uncomfortable
oh well the devil makes us sin
but we like it when we're spinning in his grip.

love is like a sin my love
for the one that feels it the most
look at her with a smile like a flame
she will love you like a fly will never love you, again


Yukarıdaki dizelere ses-müzik ekliyoruz. İşkencenin boyutları çerçevelere sığmıyor, bunu zihinler almıyor. Bir de sağolsun, şarkı şu sıralar en sevdiğim problemimi hiç zamanı değilken çözmeme sebep oldu. Özellikle 'çözmemi sağladı' demiyorum, bak o noktaya gelmiyorum, zira sorunum bana yüklü miktarda acı vermekte. Uyku problemi çektiğim son bir buçuk ay, bana zulüm gibi gelen, saçma sapan saatlerde saçma sapan uykular uyuyup gece 2 saatlik zavallıya dönen uykumu da saçma sapan rüyalarla bezememle ilgili maceralardan oluşuyor. Macera çok, macera çeşitli, macera yeter. Macera, bir yere kadar. 
Efendim, bu öğlen fark ettim ki çok cool bir sıkıntım var. Fakat cidden çok cool. Hani eve gelirsin, çok açsındır, hemen mutfağa gidip buzdolabını açarsın: yalnızca peynir, domates, salça, biraz zeytin ve tereyağı, işe yaramayacak 2 (yazıyla iki) patates, 1 (yazıyla bir) soğan vardır. Şanslıysan yumurta da olabilir. 'Hımm, bunlarla dün yediğimden farklı ne yapabilirim' diye düşünürken birden masaya yalnızca 1 (yazıyla bir) tabak koyacağın aklına gelir ve buzdolabının kapağını ivedi bir hareketle kapatırsın ya... Sonra çok oyalanırsın uyumamak için. Mesela banyo yaparsın, gazete okursun, televizyona göz atarsın, çamaşırları toplarsın, hatta belki gecenin bir saatinde elektrik süpürgesini çalıştırasın gelir de komşu faktöründen vazgeçersin. Yapacak fazla şey kalmayınca yatağa gitme hazırlıkları başlar. Dişini uzuun uzuun fırçalarsın, makyajını çok özenli bir şekilde çıkarırsın, belki peeling yaparsın, yatmadan bir bitki çayı içme fikri mantıklıymış gibi gelir. Sonra bazen o fikir yerini kahveye bırakabilir. Yeterince sıvı aldıktan sonra yatak odasındaki dağınıklığı toplarsın. Katladığın tişörtü çekmecedeki yerine koyarken 'bir ara şu çekmeceleri düzenleyeyim' şarkısını söylersin. Yapılacak pek fazla şey kalmamıştır artık. Yatağa yönelirsin. Yorganın altına girersin, ama asla yalnız değil! Ya bir türlü bitiremediğin bir kitap, ya mizah dergisi, ya dekorasyonla ilgili bir dergi (en kadınsal kişisel gelişim ve stres yönetimi yayını), ya ipod, ya da bilgisayar ile elbette. Bazen bu listedekilerin hepsi yatağın başucunda üst üste, yan yana seni bekler halde tozlanır. Fakat benimkiler tozlanamıyor da bu ara. Müsaade etmiyorum. Her gece başka bir işkence yöntemi ile uykumu uzaklara gönderiyorum. Zira yalnız uyandığım, yalnız kahvaltı ettiğim, çamaşırları yalnız yıkadığım, akşam yemek masasına ne geleceğine tek başıma karar verdiğim, alışveriş listesindeki eksikleri tek başıma hatırlamam gereken küçük tek kişilik evim bana dar geliyor (ya da büyük mü geliyor acaba?). Uyumamak için elimden geleni yapıyorum. İşte ben bugün bunu öğrendim. Sabahtan beri 500.000 (yazıyla beş yüz bin) kez dinlediğim şarkı yüzünden. Bu gerçeği bilmeden evvel hayatım daha kolaydı. Yaşadığım basit bir uykusuzluk problemiydi, dalga geçilecek yanı çoktu (ya da yoktu). 
'Love is like a sin my love'. Uyumaya çalıştığında başının üstünde dönüp duran sinekten farkı yok. Gerçek, orada, tüm sessizliğin içinde sessizliği bozan, olabildiğince sessiz hareket eden bir canavar gibi. 
Love is like a sin my love. Hadi git de şimdi uyu bakalım...


* Paradise Circus başlığı altında ekşi sözlük'ye yer alan entry'lerden biri.

7 Temmuz 2011 Perşembe

Anlatacaklarım var

Ev ahalisi (2 kedi ve 1 insandan oluşuyor) bu günlerde hayatlarındaki olağan dışı değişikliklere ayak uydurmaya çalışıyor. Kedi kısmı bahçe hayatının şokunu yaşıyor; gak dese dışarı çıkıyor, guk dese içeri giriyor. İnsan kısmı ise içsel bahçesinin ayarlaryla oynamakta. Kah çiçekleri suluyor, kah domates fidelerini ezip geçiyor, kah mısır koçanlarına dadanan kargaları geçen seneden kalmış tohumluk mısırlarla besliyor. Besle kargayı, hooop!
Ooohh ne de şukela anlattım bir çırpıda.
Şimdi detaya giriyorum. Anlatacaklarım öyle bir çırpıda anlatılacak cinsten değil. Bazısı karşı cinsten, bir kısmı ahlaksız cinsten, yer yer parçalı bulutlu, arada bir sağanak yağışlı, bu hafta sonu yaşanacak donmalara karşı önlem alınız. Çiftçi, bu sözüm sana. O kendini biliyor.
Evde sözüm dinlenir oldu kedi ırkına özgürlüğünü bağışladığımdan beri (bana sahip cc diye seslen, hoşlanıyorum). Demek neymiş, bir kez daha hep birlikte: her şey karşılıklıymıııış! Yaaağ... Kediyi besle, sula, tasmala ve sokağa bırak. Dayağını yesin, hastalıklarla, sıcakla, susuzlukla mücadele etsin, bahçenin sakinlerinden olan kuyruksuz kara kediden dayak yesin, tüylerinin arasına takılan kuru yaprak ve dallarla eve dönsün ve artık senin her istediğini yapar hale gelsin. 'İn masadan' deyince masadan insin, 'çık mutfaktan' emir kipini duyunca mutfaktan çıksın. Bir ergenin bağımsızlığı kazandığını fark ettiği anda ergenli evde yaşananlardan farkı yok. Böyle bir durumda ergen annesine bağırmayı, babasından tiksinmeyi, kendisine uzatılan, önerilen ve gösterilen her şeye 'iğğrenç' demeyi bir kenara bırakacaktır. Bu andan itibaren mantık eskisinden daha sık devreye girer. Ergen artık hem kendi iç sesine hem de dış dünyaya kulak vermeye başlar. İşte evin kedi kısmının yaşadığı ve yaşattığı (her şey için teşekkürler) da tam olarak bu.
Oh ne rahat. Evde daha az tüy, daha az dünyanın en çirkin sesli kedisinin sesi, daha çok kir ve toz var. 2 günde bir kedi yiyen uzun hortumlu korkunç sesli canavar çıkıp evin her bir köşesinde kedileri arıyor. Hortumuna takılan ne varsa silip süpürüyor. Ev her daim pırıl pırıl ve pür neşe.
Evin 3. ferdi olan insan ise bekliyor. Sabırlı değil. Huzursuz. Durmadan bacağını sallıyor. Çok su içiyor. Kediler gak deyince çıkmaları için açtığı kapıyı guk deyince bu defa girmeleri için açıyor.
Bu evde yaşanan 3'lü paylaşım, türlerin yaşamak için birbirlerini desteklemelerine hiç de güzel bir örnek değil. Ama kedi yaşı ile biri yaklaşık 30, diğeri 18 yaşında olan bu ana-oğul belki de insan yaşı ile nerdeyse yazıyla otuz olan beni içten içe anlıyorlar gibi geliyor. Zaman zaman hak verdikleri bile oluyordur azizim.

5 Temmuz 2011 Salı

Allağıııııım, bu yağmurlar hep bana, he mi?

Bakın şimdi, çok kısa bir hikaye anlatacağım. Kayıkçının küreğiymiş, hop hop eder yüreğiymiş... Fış, fış, fış fışmış...
Tabi bu kadar kısa ve anlamsız değil. Duvara çarpmak gibi. Ya da, hiç beklemediğin bir anda ayak serçe parmağını koltuğun köşesine son hızla çarpmak gibi. Öyle sersemletiyor ki görme. Çok sersemletiyor. Ben bir de bunun yanında böcek de sokmuş, alerji de olmuş, karnı da ağrımış, zehirlenmiş, bağımlı olmuş, delirmiş, hastalanmış gibi de hissediyorum. Bu nedir allasen? Bütün bunları aynı anda tek tek ve topyekün hisseden, insanlıktan çıkmaz mı?
Ne kadar anlamlı şeyler bu anlattıklarım. Hımm. Pek anlamlı. Peh peh peh! 29'dan çıkıp 30'a doğru yol almakta olan bir kadın son anlarda çok hızlanırsa, 30'a kaç km/saat hız ile girer? Ne kadar yara alır? Hayatta kalır mı? Takla atar mı? Yoksa bu hızla 30'da duramaz, şimdi frene bassa anca 35'te mi durur? Ha? N'olur?

4 Temmuz 2011 Pazartesi

müsade edin, anlatayım.

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Quisque dictum nibh adipiscing risus ornare facilisis. Pellentesque quam metus, sollicitudin non semper vel, venenatis id libero. Suspendisse potenti. Etiam fringilla hendrerit dui non luctus. Fusce libero felis, faucibus nec dapibus eu, fringilla ac odio. Vestibulum aliquet nisi nec arcu commodo malesuada. Etiam eu ante id tellus dignissim sagittis nec consectetur risus. Cras tincidunt risus eu mauris bibendum viverra in id eros. Phasellus varius, erat nec viverra rutrum, mi leo aliquam est, sit amet tincidunt ante tortor id elit. Etiam lacinia gravida massa, ut viverra dui gravida eu. Cras venenatis tristique leo, nec fringilla diam vehicula ac. Etiam et neque at purus ullamcorper pulvinar non sit amet augue. Sed purus purus, ultrices at iaculis id, sollicitudin eget erat. Mauris bibendum viverra libero. Suspendisse eget lacinia risus. Fusce eget nisi elit. Sed accumsan sollicitudin massa quis mattis. Integer lobortis, magna vitae rutrum mollis, lectus mauris vehicula justo, quis feugiat ante nibh a neque. Phasellus tincidunt accumsan tempor.

Pellentesque lobortis neque vitae ligula fringilla tempor. Sed condimentum, nisl quis lobortis commodo, est elit consectetur elit, ut auctor ligula mi in dui. Aliquam erat volutpat. Fusce rutrum bibendum nunc consequat elementum. Sed augue leo, tempus sit amet consequat ac, adipiscing a turpis. Vestibulum leo purus, iaculis vitae tincidunt id, fringilla ut metus. Proin pellentesque justo vitae turpis dictum interdum. Phasellus et velit diam, id elementum ligula. Curabitur urna mi, elementum non ultrices id, pellentesque congue sapien. Nullam nisl enim, lacinia at placerat in, tempus in risus. Donec laoreet ipsum sed nulla fringilla faucibus. Integer pharetra tincidunt vulputate. Praesent nisl dui, placerat sed placerat eget, sollicitudin id eros. Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Maecenas et pellentesque augue.

Nam luctus ante quis orci aliquet ut auctor mi rutrum. Sed lacus dolor, placerat dictum lacinia ac, imperdiet vitae neque. Morbi dignissim enim vel ligula pretium at tristique velit facilisis. In sed diam vitae augue auctor sollicitudin et non libero. Etiam lobortis molestie est, vel volutpat mauris vestibulum id. Nullam eleifend, velit tempor eleifend egestas, ante nibh aliquet quam, vel luctus odio tortor nec quam. Fusce aliquam fringilla dapibus. Morbi non elementum neque. Nunc ullamcorper enim in nunc vehicula condimentum. Nam rhoncus ultricies dolor, vitae euismod quam placerat vitae. In dictum convallis lectus, vitae aliquet nisl faucibus in. Morbi vel congue elit. Aliquam ultricies, arcu at viverra blandit, est sapien fringilla nibh, vitae suscipit mauris elit id eros. Suspendisse aliquet condimentum mattis. Cras luctus, lorem eu porta laoreet, nulla augue eleifend mauris, eget rhoncus arcu tortor id nulla. Mauris eu ligula magna, vitae pretium eros.

Donec tincidunt condimentum ipsum, vitae suscipit massa blandit eu. Nulla egestas tellus eget felis semper semper. Vivamus dignissim porta quam quis placerat. Donec at massa nec eros volutpat luctus. Curabitur quis justo mi, id suscipit leo. Duis metus eros, bibendum vitae pulvinar quis, imperdiet ac mi. Aliquam erat volutpat. Maecenas et urna id urna elementum tempor. Ut nec scelerisque orci. Phasellus quis mi nisi. Ut at adipiscing nunc. Curabitur eget ipsum lacus. Nullam eget commodo leo. Vestibulum porttitor scelerisque nulla, id fermentum felis consectetur nec. Etiam eleifend pretium diam, in elementum ligula pharetra quis. Sed laoreet, velit ut pretium auctor, mauris lorem euismod mi, a vehicula nibh leo ut turpis. Mauris orci risus, mollis vitae porta vitae, blandit vel enim.

Nam in elit neque, at facilisis orci. Pellentesque habitant morbi tristique senectus et netus et malesuada fames ac turpis egestas. Nunc suscipit elementum mi at fermentum. Pellentesque fringilla ligula ut risus rutrum ut sodales odio facilisis. Phasellus ante justo, pellentesque quis pulvinar et, sollicitudin et urna. Aenean dolor mauris, vestibulum quis ornare sit amet, hendrerit et mauris. Nulla facilisi. Donec vel tellus eu dolor venenatis cursus. Donec mollis eleifend mi, vitae mattis neque pulvinar in. Nullam congue ultricies felis in mattis. Nulla eu nisl ut orci commodo interdum a vel ipsum. Aenean nunc tortor, accumsan vitae tempus vel, sodales id nisi.

Aenean pretium blandit est congue mollis. In hac habitasse platea dictumst. Suspendisse auctor enim in odio vestibulum vestibulum. Pellentesque porta nisi at ante aliquam rutrum vel ac leo. Vivamus tellus est, sodales eget posuere et, venenatis sit amet ante. Aliquam eget pulvinar urna. Sed et cursus enim. Phasellus ac adipiscing neque. Nulla id tincidunt ante. Mauris pulvinar, quam eu mollis tincidunt, justo purus commodo tortor, ut dignissim tortor purus in nibh. Aenean sit amet sem eu lacus porttitor lacinia eget hendrerit ante. Donec pellentesque nibh id magna euismod viverra. Donec vel pharetra erat. Nam purus eros, vulputate id vestibulum auctor, faucibus nec risus. Nunc a nibh id est cursus adipiscing vel ut orci.

Morbi aliquet quam in dui dictum aliquam. In dolor mi, pretium vel fermentum ac, semper at erat. In et mattis neque. Proin in accumsan sem. Integer convallis turpis vel lectus euismod auctor. Morbi ligula purus, eleifend quis aliquet sed, condimentum suscipit nunc. Sed non metus quis tortor tincidunt rutrum. Integer in tellus mauris, quis tincidunt felis. Quisque quis velit dolor. In hac habitasse platea dictumst. Donec quam est, volutpat non suscipit at, dapibus eget mauris. Nunc fermentum porttitor lectus. Maecenas pulvinar venenatis est, sit amet semper nunc rhoncus nec. Integer quis erat erat. Ut dictum posuere volutpat.

Fusce scelerisque condimentum aliquam. Sed accumsan sollicitudin lacus id lacinia. Praesent porttitor aliquet nisi vel blandit. Nulla sed aliquet ligula. Aliquam non sagittis augue. Suspendisse potenti. Integer varius nisi eu nunc dapibus quis malesuada nunc mattis. Nunc egestas lacus a lectus consequat ut porta mauris semper. Donec pretium consectetur lectus, in pretium quam sollicitudin sed. Vestibulum sit amet dui a metus malesuada luctus vitae at magna. Duis tortor sem, tincidunt ut iaculis in, scelerisque non sapien. Etiam iaculis tempus diam sit amet ultricies. Quisque vestibulum fringilla rhoncus. Suspendisse id lacus sit amet ipsum rutrum convallis. Proin odio nibh, tempus id tempor vel, hendrerit eu dui. Sed faucibus pharetra leo et accumsan. Nam a mauris vel nisi lobortis venenatis. Donec laoreet, justo ut fermentum placerat, augue orci varius arcu, at gravida nunc nunc vel nunc.

Vivamus euismod condimentum malesuada. Duis vel tellus dolor. Integer eleifend, orci quis vehicula viverra, ipsum tellus consequat lacus, nec tempor leo est nec felis. Phasellus elementum dolor erat, sed varius ligula. In malesuada lectus at mi lobortis varius iaculis eros faucibus. Pellentesque vitae eleifend dui. Donec semper volutpat ante placerat dignissim. Fusce sed dui mauris. Fusce egestas tempus mattis. Praesent eu mauris eu mauris cursus venenatis ut quis libero. Duis ante sem, ultrices at vehicula rutrum, rhoncus nec libero. Quisque rutrum lacus sit amet dolor placerat feugiat. Cras cursus tortor vel mi tempor rutrum.

Phasellus ornare tristique malesuada. Phasellus consectetur ante ut tortor tempor vel dapibus nisl luctus. Vivamus purus odio, accumsan a adipiscing eget, porttitor non dolor. Phasellus sagittis pharetra commodo. Integer neque lectus, luctus at egestas sed, pulvinar porta lorem. Praesent arcu ante, dignissim eu ultricies id, egestas vitae mi. Vivamus dapibus, eros at malesuada pellentesque, lacus dui congue nisi, ac dapibus justo lectus at magna. Fusce turpis libero, dignissim quis aliquet nec, ornare sit amet libero. Nunc malesuada vestibulum scelerisque. Morbi vulputate tellus eget ipsum accumsan imperdiet. Nunc rhoncus dui ut ligula dictum at molestie erat faucibus. Cras vitae libero sed justo consectetur scelerisque nec non tellus. Sed ornare faucibus turpis vitae ultricies. Aliquam non ultrices odio. Morbi congue sollicitudin orci, sit amet aliquet eros semper vel. Nulla facilisi. Duis sodales nisl nulla, eu faucibus quam. Morbi eleifend tincidunt dapibus. Suspendisse ut mi ligula, eget iaculis dolor.

görsel: http://aratidevasher.blogspot.com/2011/01/book-cover-blah-blah-2011-edition.html

3 Temmuz 2011 Pazar

30'a armağan

Efes One Love Fest, 1. gün. Tabi o dündü. Bugün L koltuğun L'sindeyim. NTV'de kadınlar basketbol şampiyonası finali var, sol gözümle onu izlyorum, sağ gözüm bilgisayara bakıyor, aklım havada... Tuhaf durumdayım. Ruslar dev, Türkler omuz hizasında ama her halükarda benim 2 katımdır onlar.
Dün Taksim'de 'Beni Bağrına Bas' sergisini izledik. Canavarları ve çocukları bağrımıza bastık. Herkes gidip kucaklamalı. Sarılın. Derhal!

görseli buradan kolayca aldım, acımadı: http://www.jeffbullas.com/2009/12/13/new-harvard-study-30-key-findings-on-how-the-ceo-engages-with-social-media/