13 Ekim 2015 Salı

Hep düştüğümüz yerden kalkıp önce seke seke, sonra ağır ağır, sonra koşar adım yürümedik mi... Sanki bu defa öyle olmayacak. Bu defa sanki dizimizde ufak bir çizik yok. Bu defa sanki bacağımız yok. Kolumuz yok. Kimseye koşamayacak, kimseye sarılamayacağız.
Kötü bir rüyadan kendimi zorla uyandırdım ve yeniden uyumak istemiyorum. Aynı yatağa uzanıp aynı yastığa başımı koymak istemiyorum.
Öfke.
Dünyanın en hızlı büyüyen ağacı.
İçimde, her yerime kökler salarak büyüyor. İçimi yıka parçalaya ilerliyor.
Her defasında elimizde aynı pankartlar, aynı dövizler, ağzımızda aynı sözler, her defasında daha yüksek sesle. Ama her defasında daha da eksiliyoruz.
Öfkem içimde, benden büyük.
Her gün, her düşüşümüzde, tek arzum"gitmek" oluyor. Evden gitmek. Sokaktan gitmek. Şehirden.
Utanıyorum bu gitmek arzusundan. Yine de utancım arzumdan üstün değil, bundan da utansam bile. Gitsem kolum bacağım yeniden oluşacak, yeniden yürüyüp yeniden sarılacakmışım gibi.